Tuesday, August 25, 2015

Bir Adam, Bir Kadın ve Bir Bebek



En son yazdıklarıma bakınca asırlar öncesi gibi geldi o gün, halbuki hayatın bizim için ne planları varmış o anda...

Başlıktan ve fotoğraflardan da anlayacağınız üzere artık bir adam, bir kadın, bir de bebek modunda devam ediyoruz hayata.
Çok uzaklarda, okyanus ötesinde geldi girdi hayatımıza bebek insanı.
İkiydik üç olduk...
Sonunda toplayıp pılıyı pırtıyı döndük memlekete.
Şimdilerde küçük bir Ege kasabasında bebek büyütüyoruz keyifle.

Aslında blogu bir adam bir kadın ve bir bebek adıyla yazmaya devam etmek lazım.
Yazılacak öyle çok şey var ki...
Bizde hala daha macera devam ediyor :)
Belki günün birinde yazacak enerjiyi ve vakti bulurum yeniden.

İşte o zamana kadar sağlıcakla kalın!

Thursday, February 13, 2014

Baslik yazmayi unutmusum iyi mi!

Bu yaziyi yazmaya baslarken farkettim ki hayatimin ve ruh halimin de saniyesi saniyesine uymuyor, iste tam bu sebepten bizde aylardir tam bir kaos hukum suruyor :)

Yine aradan haftalar gecti iki satir yazayim dedim...
Artik blog ile ilgilenemiyorum acaba burada son mu versem dedim...
Bir veda yazisi yazsam dedim...
Belki gecici belki de kalici olur dedim...
Blog sayfami acinca ne kadar ozledigimi farkettim, haydi biraz daha dayansin dedim...
Eh niyetine girmisken yeni bir yazi yazayim dedim...
Fotografsiz olmaz birde fotograf ekleyeyim dedim...
Cicek fotografi olsun, konu yok konuya uygun olmasina da gerek yok dedim...
Sakura olsun, sakura en sevdiklerimden dedim...
Sakuralara bakarken ayciceklerine gozum takildi, aycicegi olsun dedim...
Yaklasik son 5 dakika icinde 10 farkli cicekte karar kilip sonrasinda fikrimi degistirdim...
Sonunda kendimden yorgun dusup bu gelincikleri ekleyiverdim :)
Guzeller ama degil mi :))

Her seferinde ha yazdim ha yazacagim derken yine haftalar geciyor, aklimda konular birikiyor ama sonra son kullanim tarihleri geciyor. Sabahtan aksama iste, ardindan evde calistigim yogun zamanlarda duzenli yazip su en rahat, bol bol vaktimin oldugu zamanlarda ayda bir dahi yazamayisimi ne size ne kendime aciklayamiyorum tabii. Zaman yok demek sadece lafin gelisi olmus, isin bahanesi iste...

2013 bitti 2014'ü bozdurduk da harcamaya basladik bile.
2013 ile birlikte koklu degisiklikler oldu hayatimizda. Baslarda uzuntulu, zorlu olsa, zaman zaman hayal kirikliklari yasayip ümitsizlige kapilsak da 2013 tum guzelligini yil sonuna dogru serdi ayaklarimiza...
Guzel seyler oluyor hayatimizda, hemde cok guzel ve sevindirici seyler.
Lakin yazmiyorum, yazamiyorum detaylari, cunku fazlasiyla kisisel. Belki de bloga bunca zamandir pek birsey yazamayisimin sebeplerinden biri de bu.
Bu ne gizlilik demeyin, her zaman ozel hayatimla profesyonel hayatimi ayirmaya calistim burada. Hic de pisman degilim, okuyanlarin da hak verecegini dusunuyorum veya en azindan umuyorum :)
Velhasil durum bu.

Hayati rutine oturtmaya calisiyoruz, planlar yapiyoruz...
Sonra birden planlarimiz tepetaklak oluyor kocakisisi ile saskin saskin birbirimize bakip (ne halt edicez bakisi bu) sonrasinda da gulusuyoruz :)
Sonra yine yeni planlara basliyoruz, kimi yolunda gidiyor kimi yine bozuluyor biz yine sasiriyoruz...
Hala sasirabildigimiz icin kendimize de sasiriyoruz :))
Memlekete yerlesiyoruz...
Bir ay bir sehre yerlesiyoruz, bir sonraki ay bir baska sehre...
Bir diger ay Avrupa' ya yerlesme planlari yaparken, ve hatta vize islemlerine baslarken buluyoruz kendimizi...
Ertesi ay vizeleri iptal edip yeni yeni planlar yapiyoruz...
Sonraki ay bir baska kitada bir baska ulkeden ev bakmaya basliyoruz...
Anlayacaginiz ne yaptigimizi bizde bilmiyoruz :)
Cevredekiler "ee simdi ne yapiyorsunuz?" diye sorunca muzip muzip gulusumuz iste bundan... 
"Bizde bilmiyoruz ki!" dedigimizde insanlarin suratinda beliren farkli ifadeleri izlemek hobimiz oldu sanirim.
Kimi inanmiyor, kimi deli mi bunlar diye bakiyor, bir kismi da sacma - komik ve cilgin otesi hikayelerimizi dinlemeye basliyor.
Sonuc olarak hayat bizimle egleniyor, bizde onunla :)

Bunun haricinde ne var derseniz...
Yillarin hasretini gidermeye calisiyoruz...
Ailelerimizle, arkadaslarimizla, sehirlerimizle...
Bazen fazla geliyor kavga bile ediyoruz her biriyle, sonra yine donup sarmasiyoruz birbirimize, cunku biliyoruz gitmeler var sonunda.
Bol bol alisveris ediyoruz...
Yolculuk ediyoruz...
Eski-yeni lezzetlerle kendimizi simartiyoruz...
Isleri yetistirmeye calisiyoruz ve zaman bollugunda vakitsizlikten yakiniyoruz :)

Iste boyle...

Tuesday, December 24, 2013

Bizden haberler...

Cok uzun zaman olmus ben buralara ugramayali, 4 aydan fazla olmus ben bile sastim...
Blogu yabani otlar filan basacakmis neredeyse :)
Bir suru yeni seyler oldu hayatimizda bu sure icerisinde, anlatmaya nerden baslasam bilemedim simdi.


Oncelikle Singapur'dan ayrilma karari aldik. 3 senelik maceramizi noktalayip yeni maceralara yelken acmak lazim degil mi ;)
Hep soyluyorum, bir sehre alismaya baslayinca o sehirden tasinma zamanimiz gelmis demektir. Hani "Cikolata" filmindeki gibi sonbahar ruzgarlarimiz yok gitme vaktinin geldigini belirten ve bizi alip goturen, ama bizim de kendimize gore isaretlerimiz var tabi :)
Simdi neredesiniz derseniz, memleketteyiz...
Memleketin bol bol tadini cikariyor ve onumuzdeki aylarin planlarini yapiyoruz simdilik.

Burada olmadigim surece arayan soran herkese kocaman sevgiler ve selamlar, endise etmeyin buralardayiz herhangi bir sorun yok cok sukur :)
Blog yazmayi ve okumayi inanilmaz ozlemisim, simdi arayi kapatmak ve blog alemlerine dalmak lazim :)
 
Bizden haberler boyle, peki ya sizden ne var ne yok?
 

Wednesday, August 21, 2013

Tutku meyvesi ya da Carkifelek meyvesi

Tropik sebze ve meyvelerden bahsetmeyeli uzun zaman olmus :)
Gecenlerde bir iki mutfak blogunda denk gelince aklima dustu yine "yazacaktim unuttum!" dedim kendi kendime.
Passion fruit yani tam tercumesiyle "tutku mevyesi", turkceye evrilmis ismiyle "carkifelek meyvesi" imis.
Nereden cikti simdi bu derseniz...

Gectigimiz aylarda ogrendim ki Passiflora surubunun ozunu olusturan passiflora cicegiymis. Passiflora surubu hepimizin bildigi gibi - bildiginizi umuyorum :D - bitki ozlu ve sakinlestirici etkisi olan bir surup. Passiflora cicegi neymis diye internette arastirirken birde baktim ki passiflora cicegi tutku meyvesinin ta kendisiymis!
Cicegini goruverince anladim tabii neden Turkce karsiligini Carkifelek meyvesi oldugunu :)
Nasil hos bir cicek bakarmisiniz guzelligine...




Aslinda ilk kez Almanya da denk geldik tutku meyvesine, ama o zaman hic sevmemistik. Pek tadi tuzu yoktu (Avrupadaki tum diger tropik meyveler gibi). Hatta kesince icindeki karma karisik goruntuden dolayi adini "maymun beyni meyvesi" koymustuk :))

Singapur'da kocakisisinin cok severek yedigi bir meyve oldu tutku meyvesi. Tadi biraz eksimtirak oldugu icin ve icindeki cekirdekleri daha sonra midemi rahatsiz ettigi icin ben pek sevmiyordum. Ancak oyle bir aromasi var ki deginmeden gecemeyecegim! Bu kucucuk meyvenin damakta biraktigi hos tad ve kokusu inanilmaz.



Nasil yendigine veya nasil tuketildigine gelince...
Oncelikle dis kabugunun rengi saridan kahverengi veya mor renge donmeli. Dis kabugu sert degilde yumusamis ve hafif burusmus olursa daha bir makbul. Ben bu meyveyi yumurtaya benzetiyorum hep, dis kabugu sert ici de oldukca akiskan. Sirf meyve olarak tuketmek icin o sert kabugunu ikiye bolup icinde kalan sivi kismi kasiklamak en uygun yolu :)  Ancak yurtdisindaki en yaygin kullanimlarindan biri cesitli tatlilara, soslara ve iceceklere karistirmak oluyor. Ozellikle aromatik kokusunun tatlilarda etkisi bambaska oluyor benden soylemesi ;)



Monday, August 19, 2013

Kiraz Zamani - Memleket Halleri

Aylar suren suskunlugun ardindan yeniden duzenli olarak yazmaya baslamak ne zormus meger! Onlarca sey olup biterken bir turlu elim erip bloga yazi yazamiyorum.

Bilgisayarimdaki fotograf dosyalarini toparlarken cikti bunlar ortaya, taa Mayis ayindan kalma... Firsat bu firsattir deyip oturdum bilgisayarin basina :)

Memleket ziyaretimiz sirasinda yillardir yapamadigimiz, aklimizda kalan, icimizden gecen ne varsa yapalim dedik, hazir zamani da bu kadar genis tutmusken. 
Kocakisisi bir Istanbul cocugu olarak (cogu Istanbul cocugu gibi) hayatinda hic köy gormemis! Ben bu cumleyi soyleyince Bursa da aile efradini cogu sasirip "hic mi??" diye sordu durdu, o yuzden ekran basinda sizde sasirdiysaniz sakin sasirmayin :) Istanbulun tasi topragi altin diye diye gocenler sagolsun Istanbul ve cevresinde ekilecek arazi mi birakmis ki gorsun cocuklar. Oyle iki uc meyva agacindan veya uc bes ekili sebzeden bahsetmiyorum, tam tekmil köy hayatindan bahsediyorum. Eh durum boyle olunca dedik ayiptir, Bursa ovasinda onca koy varken (sukur hala daha var ama bir 10 yila kalirmi mechul) ve yaninda bizlerin de aile bireylerinin bir kismi hala daha koyde yasarken gitmemek olmaz :)

Mayis ayi sonuydu, ozellikle kiraz ve visnelerin mevsimine de denk getirdik ki hem kocakisisinin en sevdigi meyvalardandir visne hem de kiraz yemeye hasret kalmistik Singapurda 250 grami onlarca dolar oldugu icin.

 
Koyun girisinde kisa bir mola verip dut agaclarinda kalanlari talan ettik oncelikle :) Sonrasinda da sagolsun koyde hala oglu ve ailesi karsiladilar bizi. Oncelikle gulduk eglendik, bol bol muhabbet sohbet ettik, oturduk bir guzel karnimizi doyurduk. Köy insaninin misafir perverligi ve guzelligi bir baska oluyor, davranislari baska, ictenlikleri baska, hatta yemekleri bile bambaska... Bizim icin donatilan sofrada yedigimiz taze fasulyenin tadina doyamadik mesela, o nasil lezzetli nasil guzel bir fasulyeydi, zannedersem dunyanin en taze "taze fasulyesi" idi :)

Sonrasinda dediler haydi bahceye gidelim kiraz ve visne toplamaya. Tarla bayagi bir uzaklikta, ayrica yok oyle arabayla falan gitmek, zaten arabayla gitmek istesen bile gidilmez ki, bildigin dag tepe. Traktorun arkasina romorku taktilar haydi dediler dolusun traktore. Dayim hala oglunun yanina traktorun tepesine tunemis, dedik dusmeyesin tekerlerin altina :) Annemle yengem de romorkun on kisminda bulunan oturma yerini kapmislar mi! Bize kaliyor romorkun icine oturmak. Dedim haydi bakayim siz romorkun icine, orasi en mevki ve manzarali yer, biz oturucaz kocakisisi ile :)) Nasil bir cadalozum ama kendi kendime sastim :) Zavallilar boyunlari bukuk romorkun icinde yerlerini aldilar "biz gorduk gormedikler otursun" diyerekten.

Sonrasinda yaklasik 15 dakikalik bir yolculukla ulastik kiraz ve visne agacinin oldugu tarlaya. Ancak yol boyu oyle gulduk oyle eglendik ki kocakisisi ile anlatamam. Yollar dag tas koy yolu oldugundan tangir tungur gitmek zorunda kaldik. Zaten romork tepesinde oldugumuz icin de araba koltugu konforu aranmaz ancak oturdugumuz yerden dusmemek ve tekerlerin altinda kalmamak amaciyla bayagi bir efor sarfettik. Yol boyunca da ikinci fil turu vakasi mi yasiyoruz diye bol bol gulduk hani :)
Yollarin tangir tungur olmasinin yani sira essiz bir guzellik ve manzara da ayaklarimizin altinda seriliydi yalniz. Tutunup dusmemekle mesgul oldugum icin o ucsuz bucaksiz ve guzel manzaralari fotograflayamadigim icin pek bir uzgunum hani, neyse belki bir sonraki sefere artik.


Dedigim gibi 15 dakikalik bir traktor yolculugu sonrasi vardik tarlaya. Agaclarin her biri gencecik koylu kizlari gibi dogal ve guzeldi, kirmizi kirmizi suslenmis gibi, insan bakmaya doyamiyor. Tabii bak bak bir yere kadar :)) Kendimizi tutamayip (ve hatta tutmayip) daldik kiraz agaclarina :) Kirazi agacindan yemenin tadi da bir bambaska oluyor! Once yemekten sisip gobeklerimizden ayaklarimizi goremeyecek hale gelene kadar kiraz yedik sanirim. 


Sonrasinda da yanimizda goturdugumuz meyve kasalarini topladigimiz kirazlarla ve visnelerle doldurduk.


 
 
Aksam uzeri kiraz yemekten yorulmus ve yorgunluktan bitmis olarak tekrar traktore atlayip donduk geriye. Yolda durup ayciceklerine, uzum baglarina ve bugday tarlasina bakmayi, armut agaclarini talan etmeyi de ihmal etmedik tabii :)

Eve donunce yeni dogmus onlarca hindi yavrusunu severken hala oglu dedi ki "siz esas yeni dogan buzagimizi gormediniz". Bu lafi duyup da gormememiz mumkun mu! Her ne kadar "yok siz giremezsiniz agila, ustunuz basiniz kokar, her yer b.k icinde" deseler de itiraz dinlemedik girdik agila :) Iyi ki de girmisiz yoksa bu pembe burunlu ufakligi gorme sansimizi kaciracaktik. Tabii agila girdigimiz icin agil efradi diger hayvanlarin bize inat mi yoksa sevgi gosterisi (!) olarak mi bilemem, bol bol pislemeleri ve uzerimize sinen cis kokusu da gunun hatirasi oldu :)


Yazmiyorum yazmiyorum, yazmaya baslayinca da duramiyorum sanirim :)
Oldukca uzun olmus bu yazi yine, yakinda yine devam edecegim simdilik bu kadar...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails